Devasa tarihî bir yapıyı ilk gördüğünüzde ne hissedersiniz? Heyecan, hayret, merak… Ben mesela ilk önce merak ediyorum. Bu yapılar nasıl bu kadar uzun ömürlü, niye 20-30 yıllık yaptığımız apartmanlar yıkılırken, bu anıtlar niye yıkılmıyor sorusu geliyor ilk aklıma.
Sözde kentsel dönüşümün devam ettiği günümüzde, şüphe ile bakılan bugünün binaları ile dünün asırlara meydan okuyan yapıları arasındaki farkları, tarihî yapıların uzun ömürlü olmasının sırlarını ve güvenle bakabileceğimiz yarınlar için neler yapılması gerektiğine gelin beraber bakalım…
Tarihi Yapılar Kaç Yaşında
Süleymaniye Camii yaklaşık 500, Ayasofya 1500, Kolezyum 2000, Atina Partenon’u 2500 yıldır ayakta ve insanları heybetleri ile büyülemekte. Peki günümüzde en iyi malzemeler kullanılarak yapılan binaların en fazla kaç sene ömrü var biliyor musunuz? Mesela Marmaray veya Çamlıca camiinde en kaliteli beton kullanılmasına rağmen ekonomik ömrü bu yapıların uzmanlara göre taş çatlasın 80-100 yıl. Sonra kullanılamaz hale geliyorlar.
Peki aradaki bu asırlarca fark niye? Nedir bu uzun yaşamın sırları?
Sırasıyla başlayalım anlatmaya:
Birincisi kullanılan ana malzeme ile ilgili. Tarihi yapılarda genelde ana malzeme olarak taş kullanılıyor. Örneğin tarihî yapılarda kullanılan Bakırköy taşı da denilen küfeki taşı, küfeki taşı, 2000-2500 sene dayanabilen bir yapı malzemesi. Doğada milyonlarca yıllık değişimlerle oluşan dayanıklı taşlar doğru sistemler kullanılarak inşa edildiğinde günümüze ve geleceğe miras kalmaktadır.
Bugün kullandığımız betonarme ise kısaca söylemek gerekirse, demir donanımlı beton demek. İçinde suni/ yapay bileşenler var. Betonunun içindeki demir korozyona uğruyor yani bozuluyor ve bu sebeple taşa göre ömrü oldukça kısalıyor yapının.
Bir diğer sebep de kullanılan harç da. Bugün yine suni çimento ile yapı malzemeleri bir arada tutulurken geçmişte meşhur horasan harcı kullanılıyordu. Ve ilginçtir ki kireç kullanılarak elde edilen horasan harcı veya betonu eski Yunan, Roma ve onu izleyen dönemlerden çimentonun bulunmasına kadar geçen sürede yapıların inşalarında kullanılagelmiştir. Horasan harç ve sıvaları Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemi yapılarında, İstanbul’da Ayasofya, Süleymaniye camileri, Rumeli Hisarı, Sultanahmet külliyesi gibi tarihi yapılarda kullanıldığı biliniyor.
Günümüz yapıları ile geçmişteki yapılar arasındaki 3. belirgin fark da genelde yapıyı bulunduğu bölgenin şartlarına göre inşa etmek. Örneğin ahşabın bol olduğu ve yağmurlu bölgelerde ona göre bir yapı malzemesi kullanılıyordu. Veya kurak ve topraklı arazilerde kerpiç evler tercih ediliyordu. Bugün TOKİ’nin yaptığı gibi şehirle hiç alakası olmayan her yere standart ruhsuz binalar yapılmıyordu. Bu arada şu yanlış bilgiyi de düzeltmek isterim. Düşünülenin aksine ahşap ve kerpiç dayanıksız değil mimari olarak iyi inşa edilirse çok dayanıklı ve uzun ömürlü malzemelerdir. Hatta sağlıklı olması sebebiyle günümüz yeni akım mimarisinde ahşap ve kerpiç evler çok revaçta.
Tarihi yapılarda şaşıracağınız bir diğer uzun yaşama sırrı da temelinde kullanılan tekniktik. Günümüz teknolojisiyle kullanılan radye jeneral yani kayan temeli tarihi yapılarda da görmek mümkün. Bugün yeni yeni kullanılmaya başlayan bu tekniği Mimar Sinan 500 sene evvel Süleymaniye’de kullanmış mesela.
Mimarlar Ocağı
Mimar Sinan demişken bir diğer fark da ustalık da gizli. Geçmişin mimarları, ustaları, işçileri inşaat noktasında çok donanımlıydı. Yaparak, usta-çırak ilişkileri ile birçok şey öğreniliyordu. Mesela Osmanlı’da bu işler için özel Mimarlar ocağı gibi bir kurum vardı. Şimdilerde ise eskinin inşaat ustaları oldukça azaldı. Teorik bilginin çok ötesine geçilemeyen bir sistemde öğrenciler geleceğin başarısız mimarları, mühendisleri olmaya mahkûm bırakılıyor.
Son fark da zihniyetle alakalı. Geçmişte bir ev yapılacağı zaman komşunun güneşine, rüzgarına, manzarasına engel olunmamaya çalışılırmış. Kanunlar ona göre düzenlenirmiş. Şimdilerde ise bırakın bu hassasiyeti daha fazla kaçak ne kadar kat çıkabilirim, malzemeden ne kadar kaçırarak sözüm ona kar elde edebilirimin, daha ucuz nasıl ehliyetsiz, liyakatsiz işçi çalıştırabilirim derdine düşmüş müttehitler imparatorluğu var ülkede. Umarız bu zihniyet düzelir ve eskinin o güzel yapıları tekrar hayat bulur.
Sonuç
Umarız şehirleri rant savaşlarının “arazisi” değil, insanların huzurla yaşayacakları kültür “taşıyıcıları” olarak görürüz…
Kaynaklar
Yedikıta Dergisi, Sayı 140 (Nisan 2020)
Gülsün Tanyeli, Hiçbir Üstâd Böyle Kâr Etmemişdir Osmanlı İnşaat Teknolojisi Tarihi, İstanbul 2017
Minimalist Yaşam Üzerine hazırlamış olduğum yazıma göz atın.
Benzer videolarım için Youtube Kanalımı ziyaret etmek ister misiniz?
(633 kez okundu. Bugün 1 kez okundu)